Sayfalar

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Arzuhalci

Atatürk Bulvarı üzerinde, Adliye karşısında yan yana duran dört baraka dikkatinizi çekmiştir.
Arzuhalciler!.
Bana hep eskiyi anımsatırlar.
Belki size biraz tuhaf gelebilir.
Kimler gider, ne yaparlar hep merak ederdim.
Hatta internetten araştırma yaparak bu konudaki bilgilerimi yeniledim.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde;
Hazinenin ve halkın haklarını korumak için devlete yapılacak başvuruları şekle bağlamakla görevli kişilere "arzuhalci" denildiğini,
 1762'de padişah fermanı ile başlayan arzuhalciliğin, 1865'te bir başka yasa ile sona erdirildiğini,
Mesleğin sınırlarının tam olarak çizilemediğinden ve kurallarını belirleyen ayrıntılı bir yasal düzenlemenin bulunmadığından dolayıarzuhalciliğin zaman içerisinde değişime uğradığını öğrendim.
Arzuhalcilik yapan kişilerAdliye'den emekli katip ya da baş katip.
Hukuki bilgilerini ve tecrübelerini kullanarak vatandaşların bürokratik yazışmalarına yardımcı oluyorlar.
Ancak gelişen teknoloji karşısında çaresizler.
Çünkü,
Bürokratik işlemler artık sanal ortamda yapılıyor.
Resmi kurumlarda artık hazır evrak ve formlar var.
Ve bu anlamda danışmanlık büroları hizmet veriyor.
Tüm bunlara rağmen:
"Sık olmasa da dilekçe yazdırmak için vatandaş yine bize geliyor." diyordu, Adliye'den emekli baş katip Dursun Altınışık.
"Sayımız gitgide azaldı. Kırıkkale'de bu işi yapan üç beş kişi kaldık..."
Bir gün önce kendisinden randevu alarak gittiğim arzuhalci Dursun Altınışık,
Minicik soğuk barakasında sıcacık sohbeti ile konuk ediyor beni.
Sorularıma tüm içtenliği ile yanıt veriyor...


"98 yılında emekli olduktan sonra boş oturmamak ve emekli aylığına katkıda bulunmak için başladım arzuhalciliğe. Çünkü yapabileceğim en iyi iş bu".
Taktir ediyorum.
Aslında hassas bir konuya parmak basıyor farkında olmadan.
İnsanların en iyi bildikleri alanlarda kendilerini geliştirmelerinin ve bu yönde insanlara yararlı olmalarının doğruluğunu düşünüyorum.
"Bakın!"
Hazır bir dilekçe gösteriyor.
"Bunu doldurmak için de insanlar bize geliyor. Neden? Konuyla ilgili bilgileri yok. Eğitimlisi de geliyor eğitimsizi de.Alacak davası,boşanma davası, şikayet,, icra takip...Bu tür dilekçeleri doldurmak yazmak için hukuki bilgi gerekiyor. Yanlış yazmak istemiyorlar. Biz de yardımcı oluyoruz. Yani bir anlamda kamu hizmeti veriyoruz."
Gözlerim bir ara adını bile unuttuğumuz, eskimiş, emektar daktilosuna takılıyor:
"Tam on yıllık...Arkadaşım gibi..."
İkram ettiği çayı yudumlayıp teşekkür ediyorum hoş sohbeti için.

Dursun Altınışık.
Adliyeden emekli baş katip.
Yakınmıyor.
Bir beklentisi yok kimseden.
Vergisini ödüyor.
İnsanlara yardımcı olmanın mutluluğunu yaşıyor.
Atatürk Bulvarı'nda bir arzuhalci...

ferda balkaya çetin
2009/ il gazetesi



Nezaket sporu; voleybol…


Geçen hafta Perşembe-Cuma günleri, Behiç Çelik Spor Salonu’nda minikler voleybol karşılaşmaları vardı.
   Okul takımında oynayan küçük kızımın bu ilk maçıydı.
   Onu ve diğerlerini izlerken voleybol sevgisinin bambaşka bir şey olduğunu,
   Sözle ifadenin yetersiz,
   Yaşanması gerektiğini hissettim.
   Mücadele güçleri, dayanışmaları, enerjileri görülmeye değerdi.
   Beden Eğitimi öğretmenleri de en az onlar kadar heyecan içindelerdi.
   Maç sonrasında ise sevinç ve hüzün bir aradaydı.
   Her oyunun bir kazananı bir de kaybedeni vardı çünkü.
   Önemli olan her iki tarafta da nezaketi elden bırakmamak.
   Minikler de öyle yaptı.
   ***
   Evrensel kültürün, yaşam biçimimizin ayrılmaz bir parçası spor.
   Dili, dini farklı insanları birleştirerek dünya barışına katkı sağlıyor.
  Tüm dünyada artan şiddet olaylarını düşündüğümüzde,
   Bireye saygıyı, paylaşımı, birlik ve beraberliği, dostluğu, kardeşliği öğreten sporun önemi daha net bir şekilde çıkıyor karşımıza.
  Çok küçük yaşlarda sportif benliğini kazanan birey, kendi benliğini bulması yolunda da en önemli adımı atıyor.
  Son yıllarda voleybola artan ilgi ise oldukça sevindiriyor beni.
  Çünkü voleybol insanı nezakete davet eden bir spor dalı.
  Takımlar arasındaki file rakip oyuncuları ayırıyor. Bu yüzden rakip oyuncuların birbirleri ile fiziksel etkileşimleri yok denecek kadar az.
   Biraz da oynanış biçimi gereği rakibine, kurallara saygılı olmayı öğretiyor.
   Edinilen bu bakış açısıyla sosyalleşen,
  Paylaşmayı, yardımlaşmayı bilen, sorumluluk sahibi insanlardan bir toplum oluşuyor ki,
  Sporla aydınlanmış olarak daha büyük topluluklara zemin hazırlıyor.
  Yeteneklerine göre çocuklarımızı spora yönlendirmek onlara şimdiden sağlıklı, bilinçli, yaşam kalitesi yüksek bir gelecek hazırlamak demek.
ferda balkaya çetin

Ankara’ nın Zarif Kuğuları

                

  Bir başka severimAnkara’yı…                                                                               
           Kırıkkale’ ye olan yakınlığı nedeni ile sayısız hizmetlerinden
      yararlandığımız güzel başkentimiz…
           Anıtkabir’ i, Çankaya’ sı, Atatürk Orman Çiftliği, Gençlik Parkı,
      Tunalı Hilmi Caddesi ile simgeleşen bu tarihi şehir zihnimde   
      çocukluğumdan beri en anlamlı yere sahip.
          Hepimiz bir kere de olsa mutlaka ziyaret etmişizdir.
          Anılarımızda yer eden, adıyla özdeşleşmiş, geçmişi ile bizi kendisine
     çeken bu yerler her dönem vazgeçilmezlerimizdendir.
          Ankara’ nın bilinen mekanlarından biri de,
          Adını yıllar önce, Viyana Belediyesi tarafından hediye edilen
     kuğulardan alan  Kavaklıdere’ deki Kuğulu Park.
        Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Dursun Erkılıç’ ın ”Ankara Sevdası
    adlı yazısında: “Başkenttir ama zor kenttir;  yorar adamı.
    Cefanın binbir türü, acının her rengi vardır onda. Ateş
    tenlidir, yakar adamı. Alevin kızıllığı kadar net, dumanın
    griliği kadar pusludur.” dediği Ankara,
          Bu Pazar sabahında,
          “Acının her rengi” yoktu belki ama doğal yapısı, sessizliği, beyaz
     kuğuları ve gökyüzüne uzanan ağaçları ile dört mevsimin renklerini
     ayrı ayrı yaşayan ve yaşatan güzelliği ile puslu idi, Kuğulu Park’ ta…
         Bağlılık ve ölümsüz aşkın,
         Zarafet ve asaletin,
         Saflığın simgesi olarak bilinen kuğular, uzun boyunlarıyla yavaş
     yavaş süzülürken sisler içindeki durgun suda bale yapar gibiydiler.
       Birbirlerine en sadık hayvanlar arasında ilk sıralarda yer alan kuğular,
    kendilerine özgü sesleri ile birbirlerine duydukları sevgiyi dile
    getiriyorlar.
         Ağaç dallarına kümelenmiş güvercinler en sevimli halleriyle bu  
    sessiz gösteriye eşlik ediyorlar sanki.
        Arada bir hep birden havalanıp kanat çırpışlarından ürkmüyor güzel
    kuğular… 
         Belli ki, alışmışlar birbirlerine…
         Ara sıra kendisini gösteren kış güneşi, içime huzur dolduruyor
     ışınlarıyla…
         Gözlerimi kapıyorum.
        Zarif kuğuların beyaz büyüsü, “kar” ın beyaz büyüsü gibi çekiyor beni
    kendisine…
        “Siz de sever misiniz kuğuları?”
         Az ileride oğluyla kuğuları seyreden,
         Sonradan tanıştığımız Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu
    Nuran Bayram , cevabımı beklemeden devam ediyor:
         “Oğlum Barışcan ile sık sık geliriz Kuğulu Park’ a. Çoğu zaman da
    yalnız gelirim. Biliyor musunuz, ben kuğularla konuşurum. Beni
    anlarlar. Ve her geldiğimde bir dilek tutarım onlar için.”
         “Siz?” diyor, “Siz de konuşur musunuz?”
      “Evet.” diyorum. “Hayatın tam içinde yaşamak bu işte. Bulunduğunuz
    yerle bütünleşmek… Kendini oranın bir parçası gibi hissetmek…”
        Aynı bakışı yakalıyoruz.
        Konuşurken heyecanından müthiş bir enerji aldığım Nuran Hanım
    gibi ben de bir dilek tutuyorum.
       “Merhametle acımasızlığı, güzellikle çirkinliği beyazıyla
    yoğuran bir gökyüzü ikramı” olan “kar” ın yağması için…
        Lapa lapa yağarken kuğuların muhteşem görüntülerini hayal
    ediyorum.
        Bembeyaz kuğular ve bembeyaz kar…
        Asalet ve saflık…
        Bu Pazar ritüelinde, saatler sonra Kuğulu Park’ tan ayrılırken,
        Beyaz ve zarif kuğular kalıyor aklımda,
        Rüya gibi süzülüşleri ile… 
16.02. 2008
il gazetesi

Eğlence Anlayışı Silahları Namlusunda Olmamalı

   Tüm uyarılara rağmen düğünlerde silah atma alışkanlığının önüne bir türlü geçilemiyor.
    Daha kaç Mustafalar(Altınışık-26),Ayşegüller(Güven-19),Sezinler(Akoy-19) bu şekil bir sevinme zihniyetine feda edilecek?
Daha kaç aile bu yüzden tarifsiz acılara mahkum bırakılacak?
Ne yazık ki,
Hemen her gün basında çıkan benzer haberler toplumsal gerçeğimizin düşündürücü boyutlarını  gözler önüne seriyor.
 Bu çağdışı eğlence anlayışı yüzünden masum insanlarımız boşu boşuna hayatlarını kaybediyor ve sakat kalıyor.
 Böyle bir sorumsuzluğa terkedilmiş bir şehir olmasın Kırıkkalemiz…
  Biz insanız.
 Mutluluğumuzu,sevincimizi,coşkumuzu insani yaklaşımlarla göstermek yerine silahlara sarılmak nasıl bir eğlence anlayışı olabilir?
   Silah, o toplum için bir tehdit unsuru oluşturmaz mı?
İnsan hayatı bu kadar mı değersiz?
 Oysa güven içinde olmak ,demokratık toplum düzeni çerçevesinde her vatandaşın en önde gelen haklarından biridir.
 Sorunun temelinde,
 Hiçe sayılan hukuk kuralları,uygulanmayan yasalar ve yerine getirilmeyen sorumluluklar var.
 En son geçen hafta Osman Gazi’de bir düğünde silah atma olayına bizzat tanık oldum.
 Gözlerim,rahatsızlığımı dile getirecek bir güvenlik görevlisi aradı.                     
Kırıkkale İl Emniyet Müdürü sayın Salim Akça’nın düğünlerde silah atma olayına kesin çözüm bulacaklarını söylemesine rağmen hâlâ devam etmesi yapılan uygulamaların yetersizliğini ortaya koyuyor.
  Bu anlamda sorumluluğu salt emniyet görevlilerine yüklemek yanlış olur
Düğüne katılan herkes silah atılmasından sorumludu.
 Tepki göstermediğimiz sürece silah atan kadar seyreden de sessiz kalan da suçludu.
 Yani hepimiz suçluyuz.
  Aslında düğünlerde silah atılmasını önleyecek basit tedbirler alınabilir.
 Örneğin, davetiyelere “silah atılması yasaktır”cümlesi yazılabilir.(Gaziantep Emniyet Müdürlüğünce başlatılan böyle bir uygulama var.
  Ayrıca K.Maraş’ta Kafkas derneklerinin düzenlediği bölgesel toplantıda,dernek temsilcileri ve köy muhtarlarının konuyla ilgili aynı karar uygulamada.)
                                                              
  Ya da düğünlerde ,düğün sahipleri tarafından sık sık silah atılmaması konusunda  anonslar yapılabilir.
Yapılan uyarıları dikkate almak sorumluluk sahibi bir insanın yapması gereken medeni bir davranıştır.
 Bilinçli bir birey davranışıdır
  Bilinçli  birey bilinçli toplum demektir.
  Üzerimize düşen sorumlulukları fark edip, sorumluluklardan kaçmadan vatandaşlık görevimizi yerine getirmemiz gerekir.
İnsan olmanın güzelliği,coşkusu yüreğimizde saklı.
 Silahların namlusunda değil…
  15. 07 .2008 
il gazetesi
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...