Sayfalar

27 Aralık 2010 Pazartesi

Tek Kişilik Şehir


   İlimizde tiyatroya olan ilginin giderek arttığını görmek, oldukça sevindiricidir.
   Biliyoruz ki tiyatro, izleyicisi ile soluk alır. Halkın nabzını yakaladığı oranda hayat bulur. Eyleme geçirir izleyicisini. Keyif almasının ötesinde, düşündürür.  
  İnce esprilerle analizi yapılır sosyal hayatın ve insan karakterlerinin.  
  Kültür düzeyimizdeki yükseliş tiyatro kültürümüzdeki yükselişle paralellik taşır. Çünkü Tiyatro, bir memleketin kültür seviyesinin aynasıdır.” Sık sık bakmak gerekiyor o aynaya.
   Batılı anlamda tiyatro kültürünün öncülerinden olan Namık Kemal der ki: “Tiyatro bir eğlencedir ve eğlencelerin en yararlısıdır.”
    ***
   Ankara Devlet Tiyatrosunun “Tiyatro Her Yerde”   projesi kapsamında turne temsillerinden biri olan “Tek Kişilik Şehir”,  30 Mart 2010 Salı günü Kırıkkale Kültür Merkezinde sahne aldı.
   Serhat Nalbantoğlu’nun yönettiği oyunun yazarı Behiç Ak. Bir karikatüristin gözlem ve bilinciyle kotarılmış olan “Tek Kişilik Şehir” bir çok ödüle layık görüldüğü gibi, alışılmış sahne tekniklerinin de ötesine geçmiştir.
  Cüneyt Mete, Devrim Yakut, Benian Dönmez’in oyundaki performansları ise “oynamıyor, adeta  yaşıyor” izlenimini vermesi oyunun sanatsal etkisini  artırıyor.
    “Tek Kişilik Şehir”de, “Oyuncuların metne bağlı olarak gelişen bazı oluşumlarda ve  de oyuncuların o anki ruh hallerine bağlı olarak yansıttıkları iç dünyalarını “, alışılmışın dışındaki bir sahne dekoru ve farklı ışık efektleriyle  sunuşlarında görsel bir etki söz konusudur.
   Absürt diyebileceğimiz tarzın gereği gelişen belirgin şekildeki çelişkiler, karşıtlıklar ve uyumsuzluklar; kendi gerçeği ile yüz yüze gelen insanın yaşama ve doğaya olan uyumsuzluğunda sorgulanıyor.
   Gelişen teknolojiyle birlikte asosyalleşen bireylerin kendisiyle çatışmasını sarsıcı bir şekilde sergilerken de hayata dair önemli mesajlar veriyor.
   “Günümüz insanını yalnızlığa iten ve giderek sadece –tek kişilik aileler- haline gelmeye başlayan büyük kent yaşamının mizahi bir eleştirisi.”
   Kara güldürü diyebiliriz.
    Oyunun absürtlüğünü ayan beyan hissediyor izleyici.
    Şaşırtıyor, rahatsız ediyor, acıtıyor.
    İnsanın umutsuz bir yalnızlaşma içindeki ruh halini kötümser bir yaklaşımla  irdelerken yaşantısını da saçma, mantıksız ve anlamsız olarak ortaya koyması; bunu ortaya koyarken de  grotesk öğelere yer vermesi trajik etkiyi artırıyor.
   Gülmece ile acı iç içedir ama bu bilindik gülme ile özdeş değildir. Sanki gülmecenin ironik bir şekilde karanlıkta kalmış halidir ve insan zihnini irkiltici bir yanı vardır… ki nüansları iyi yakalamak için oyuna iyiden iyiye yoğunlaşmak gerekiyor.
   Tek başına yemek yiyen, tek başına dolaşan, tek başına yaşayan insanların yaşamlarından kesitler sunulması hem etkileyici hem düşündürücü…
   Dekordan müziğe, kostümden ışığa kadar tiyatro sanatının bünyesinde barındırdığı unsurlar ve oyuncuların etkileyici yorumları bir diğer güzel özellikti.
   Örtülü anlamı bulmaya çalışırken oyunun sahnede değil de zihnimizde oluşması oyunun absürt etkisine denk düşmekte.
   İnsanın değişen ruh halleri değişen doğa olayları içerisinde  şaşırtıcı bir dekor anlayışında  belleklerimize çizildi.
   Oyundaki mesajı algılamaya çalışırken  oyunla öylesine bütünleşiliyorki  izleyici olduğumuzu unutuyoruz bir yerde. Bu da oyunun absürt etkisiyle ilgilidir.
   Oyunun bitiminden sonra aklımızda çarpıcı replikler kaldı. Oyun bitse bile bu durum oyunun zihnimizdeki devamını sağlıyordu.
    İşte size replikler…
 
    “Yalancı bahara ilk erik ağaçları kanar.”
    “Hiç kimseyle konuşmadan geçiyor günlerim.”
   “Kendimden başka kimseyle kavga etmiyorum.”
   “İster ağır ol ister hafif, aynı hızla düşersin. Çünkü ivme sabittir. g eşittir dokuz onda sekiz…”
    
   Ferda Balkaya Çetin
     En İyi  
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...